ŞİİRLER

 


 
Gün Batımı(08.11.02)

AFRİKALI ÇOCUK

 

Afrikalı bir çocuk,gözlerinde hüzün çok,

Burnu akıyor,ağlıyor,yüzünü sinek kaplamış,

Nasırlaşmış elleriyle,bir parça ekmek yiyor,

Çiçek açacak yüzünde,yaşlılık çizgisi var.

 

Afrikalı bir çocuk,gözlerinde hüzün çok,

Gülmeyi unutmuş,eli yüzü kir tutmuş,

Ayağında nalın yok,yara bere içinde,

Gözlerinde hüzün çok,ağlar Afrikalı çocuk.

 

Afrika'nın güneşi,yakar yanık tenleri,

İnsafınız kurusun,Avrupa entelleri,

Biraz yardım yapın,gönlünüzden kopanı,

Refaha ulaştırın,bu yoksul ülkeleri.

Ali Ekber

28.02.2006

 

                

 

İSMAİL ABİ’YE

 

Seni tanıdığıma mutluyum,sen değerli bir insandın,

Kimseyi kırmadın,komşu hakkını gözettin,

İyi bir baba oldun,aileni kolladın durdun,

Gittiğin yerde,hep mutlu olasın gülesin.

 

Seni tanıdığıma hüzünlüyüm,sen kendine bakmadın,

Ne kadar söylense de,hiç kafana takmadın,

Sonunda bu illete yakalandın, bıkmadın,

Gittiğin yerde,hep mutlu olasın gülesin.

 

Seni, tanıdığıma kahroldum, sonunda gittin,

Sevenlerini terk ettin,ecel şerbeti içtin,

Şimdi gönlümüzde yaşayacaksın, sonsuza,

Gittiğin yerde,hep mutlu olasın, gülesin.

Ali Ekber

06.03.2006  

Sonbahar(11.11.02) 

BAHAR

 

Yine Bahar geldi,tazelendi umutlar,

Yağmur için bekledi,gökyüzünde bulutlar,

Ağaçlar gelin oldu,renk renk çiçeğe durdu,

Toprak ana çatladı,çayır çimene vurdu.

 

Sarı inek getirdi,dünyaya bir buzağa,

Bal arısı uyandı,gitti hemen uzağa,

Gelin kızın kınası,bu baharda yakıldı,

Aşk denilen kıpırtı,bu baharda kazındı.

 

Ağaçların dalları,her baharda budanır,

Pas tutmuş yürekler,her baharda sulanır,

Nevruz kutlamaları,sokaklara taşınır,

Rengarenk çiçeklerle,bayram gibi yaşanır.

 

Derelerin çağlaması,kuş sesine karışır,

Kurbağa'nın vak vak’ı,birbiriyle yarışır,

Yazlıklar yavaş yavaş,sandıktan çıkarılır,

Yüreklerde umutlar,bahara bırakılır.

 

Piknik için insanlar,çayır çimen dolaşır,

Mangal yapar kokusu,tüm dağlara ulaşır,

Aşkların en güzeli,hep baharda yaşanır,

Kalplere sığmaz sevgi,yüreklerden boşanır.

                                                                               AliEkber

                                                                               20.03.2006

 

Çoban(13.11.02)

AŞIK VEYSEL

 

Gitmez özümüzden,Aşıklık Geleneği,

Sazımızın teli ile,Veysel’in dili ile,

Gönüldeki sevgi ile,kor olur yüreklerde,

Görmez gözleri ile,Cihana örnek olur.

 

Kokladı Çiğdemleri,hissetti Didemleri,

Gönül gözüyle gördü,kırmadı Erenleri,

Arıya söz yazdı,toprağı hep kazdı,

Türlü türlü çiçek,saksıya dizdi.

 

Çiçek hastalığı,gözlerini erken aldı,

Yılmadı sazı ile,gezdi dolaştı kaldı,

Çok güzel türküleri,özünü kattı taştı,

Ölmez eserleri,Literatürler yazdı.

 

Dosta sarılmak için,çok uğraştı,çalıştı,

Bulamadı sonunda,topraktan feyz aldı,

Emek vermeyince hiç,karşılığı olmazdı,

Kavrulan yüreklere,su serpmeden durmazdı.

Ali Ekber

23.03.2006   

 

TRABZON

 

Eşsiz güzelliklerin vardır,yaylalarında,

Bozulmamış bir doğa vardır,yamaçlarında,

Sümela Manastırı,medeniyetler buluşması,

Odun ekmeği yapar,eli nasırlı anası.

 

Bir liman kentidir,bir de Havalimanı,

Of’u,Çaykarası,Sürmenesi,Zelekası,köyleri,

Yayla şenlikleri,seyirlik oyunları,etkinlikleri,

Hamsi tavası,kara lahanası,mısır ekmeği,mutfağı.

 

Karadeniz’in hırçın dalgaları vurur,sahiline,

Kekik kokar,çarşısı,balık kokar esnafı,

Genç kızlar halı dokur,tezgahında ilmik ilmik,

Eli kınalı analar,hasat eder,çay ve fındık.

 

Top koşturur gençleri,bütün yeşil alanda,

Var mı Trabzon Sporu,şu kocaman dünya da,

Şampiyonluk sevinci,coşar taşar saha da,

Futbolun kalesidir,kök söktürür cihan da.

 

Yaylasında horon teper,kentlisi,köylüsü,

Kemençe çalar,tulum şişirir kendinden geçer,

Bütün güzellikler,Trabzon ilinden geçer,

Görmeye değer,geleni,geçeni bağrına basar.

Ali Ekber                                                   

06.03.2006                                    

 

                 

8 MART

 

Eli öpülesi analar,ablalar,genç kızlar,

Bizim kadınlarımız,dünya kadınları,

Kurtuluş savaşında ,cephede başı dik,mağrur,

Göğsünü siper etmiş düşmana,korkmadan.

 

Saçları dağılmış,entarisi kırk yamadan,

Çırpı bacaklı,kocaman elli,vefakar analar,

Öküzünden sonra gelen,benzi soluk bedenler,

Erzağı tarhana çorbası,küflü ekmek,bohçası.

 

Evde çocuğa bakan,harmanda saman atan,

Bebesini beleyip,gece bağrına basan,

Cennet ayaklarının altında,bizi yaratan,

Sonsuza kadar yaşayın,nur yüzlü kadınlar.

 

Günümüzde ön saflardalar,erkeğinin yanında,

Çalışma yaşamında,her türlü alanda,

Gereken değeri verelim onlara,eşitlik varsa,

Bu kadınlar gününde çiçeklerle taçlandıralım.

                                                                                       Ali Ekber

              07.03.2006                                                                         

 

Saklı Kent(11.11.02)

ÇANAKKALE

 

Görülmemiş bir savaştı,dillere destan oldu,

Tarih kitaplarına yazıldı,gönüller doldu,

Çanakkale geçilmezdi,yiğitler harman oldu,

Conk Bayırı,Adatepe,kanlı gözyaşı doldu.

 

Cephede yazıldı,Sevgili'ye ucu güllü,mektuplar,

Mehmetçiğin gönlüne kazındı,tüm umutlar,

Çareler hep tükendi,geçti kara bulutlar,

Gözyaşı'na mendil,cephede mektup oldu.

 

275'lik top mermisi,taşıdı Seyit Onbaşı,

Hiç şikayet etmedi,mağrur ve dik başı,

Ot yedi Mehmet,ekmek yerine aşı,

Yarasına melhem oldu,postal bağının başı.

 

Anzak,Avusturalya,hepsi sonuçta asker,

Paylaştılar dağlarda,herşeyi birer,birer,

Yansa da,kavrulsa da siperlerde yürekler,

Hepsi de kavuşacak,Hüda'ya sonuçta er.

 

Nusret Mayın Gemisi,yanaştı boğaz'a,

Silahı yoktu erin,cephane ne ki ola,

Üstü başı çamurlu,yırtık mintan kefen ola,

Kurşun yağdı gökten,gökyüzü kanla dola.

 

Sonuçta kazanıldı,Çanakkale geçilmezdi,

Yüreklere hüzün,gözyaşı silinmezdi,

Şimdi Mehmetçiğin,anıtı dikilmezdi,

Bu iman gücü ve kahramanlık olmasaydı.

Ali Ekber

17.03.2006

 

KISA ÖZGEÇMİŞİM

 

1970 Yılında Sivas’ın Divriği İlçesinde doğdum.İlkokulu Mustafa Necati İlköğretim,Ortaokul ve Liseyi Divriği Lisesinde tamamladım.1990 yılında kardeşimin üniversiteyi kazanması ve ablamın memur sınavını kazanması üzerine annemle beraber İstanbul’a taşındık.1993 yılında bir tekstil firmasında işe başladım,ayrıca Açıköğretim Önlisans bölümüne kayıt yaptırdım.Mezun oldum,1997 yılında askerlik için işten ayrıldım.Şiir merakım Lise yıllarına dayanır,daha çok sevdiğim ve değer verdiğim insanlar hakkında şiirler yazıyorum.1999 yılında havalimanında bir sene çalıştım.2000 yılı sonunda da şuan bulunduğum Fıdıl Ağaç Mamüllerinde çalışıyorum.İkitelli de ikamet ediyorum.

DARWİN’İN KABUSU

 

23.02.2006 tarihinde daha önce ödül almış ve 2006 yılının Oscar adayı bu belgeseli izledim.Hani belgeseller vardır,hayvanlar aleminden ve doğadan izler taşıyan,onların otobiyoğrafisi'ni anlatan.Bu belgesel de farklı olan ve insana insan olduğunu hatırlatan bazı bölümler var.Yani sadece bir belgesel yapılmamış,aynı zamanda o yörenin insanlarının sosyal yaşantıları da irdelenmiş.Afrika’nın Victoria gölünün kenarına yerleşmiş insanlar var.Hepsinin de birbirinden ilginç hayat hikayeleri var,yoksulluğa ve çaresizliğe dayanan yaşamlar.Kara Afrika’nın yaşam koşulları,çöl değil de bir göl kenarında da olsa insanların elinden aşını,suyunu alan yaşamlar.1960 yılında göle gelen bir kişi elindeki bir cins balığı göle bırakıyor.Daha sonra bilimsel araştırmalar sonucu adının Nil Levreği olduğu anlaşılan bir balık türü ortaya çıkıyor.Etobur olduğundan gölde bulunan 200 çeşit balık türünü yiyor,balık kalmıyor. Bunun sonucu yöre ve çevresi için çok iyi oluyor,çünkü bu balık gerek büyüklüğü gerek tadı dolayısıyla Avrupa ülkelerine ihraç ediliyor.Tabi burada Rusya’dan gelmiş taşıyıcı kargo uçakları var,bununla taşıyorlar.Bu uçakların pilotları ve teknisyenleriyle de belgeselci röportaj yapmış,onlar aileleriyle çekildikleri resimleri gösteriyorlar.Birisi kızını ve eşini gösteriyor.Özellikle kızının ne kadar mutlu olduğunu,dünyadaki bütün çocukların gülmesini istiyorum.Tanzanyalı ailelerde buna dahil,çünkü en büyük ezilmişliği ve hor görülmeyi onlar yaşıyor.Sonra balık araştırma merkezinde çalışan bir bekçi,gecesi 1 dolara çalıştığını gece çalıştığını başka bir iş imkanı olmadığını belirtiyor.Orada bir balık işleme fabrikası var orda da pek çok Tanzanyalı çalışıyor.fakat kendileri bu balıktan alamıyorlar. Çünkü işlendikten sonra değeri artıyor,onların da alım güçleri yok.Yani bu balığın oradaki yöre halkına pek bir faydası yok,zengin Avrupalıların içkilerine meze oluyor.Civar bölgelerden gelen bazı kadınlar,parasızlık yüzünden buradaki balıkçılarla beraber oluyorlar.Bunun sonucunda da Aıds yaygınlaşıyor ve ölümler artıyor.Yani bu yoksulluğu ve çaresizliği görünce insanın söyleyecek pek bir şeyi kalmıyor,kelimeler boğazında düğümleniyor ve haline şükrediyor.Özellikle balığın artığını toplamada çalışan işçiler, kadınlar,çocuklar yoksulluğun ve çaresizliğin sembolleri.Kimisinin ayağında ayakkabı yok,çamur içinde yüzler gülümsemeyi unutmuş,oysa gülselerdi ne kadar yakışırdı bu zayıf bedenlere.Çocuklar da gruplar halinde toplanıyor, balıkların ihraç edilirken plastik atılan kutularını ateşte eritiyorlar.Daha sonra bunları burunlarına çekiyorlar,daha sonra o küçük bedenleri uyuşuyor kendilerinden geçiyorlar.Sonra istismar ediliyorlar,tecavüz,kız çocuklarında daha çok oluyor.Dünya sağlık örgütü bu bölgelere,açlık sınırının altında olan ülkelere ilaç ve gıda yardımı yapıyor.Hangisine yetişecek,Dünyada o kadar aç insan var ki,Avusturyalı belgeselci Hubert Sauper’i bu konu da tebrik ediyorum.Hem çok önemli bir konu Belgesele yansıtılmış,şiir gibi hem de bana ilhan kaynağı oldu.Geçen gün gazete de gördüm,bunu da paylaşmadan geçmeyeyim,resim de bir Afrikalı çocuk vardı.Yüzünün gölgesi sarıydı,bu gölge bir suya yansıyordu,yansıyan sarı madde idrardı.Yani bu bölgede bulunan insanlar,özellikle çocuklar o çöl sıcağında su olmadığından idrarlarını içiyormuş.Su vahaları o bölgeye çok uzaktaymış o yüzden ulaşamıyorlarmış.Yeni bir konu da görüşmek üzere hoşçakalın. 

Ali Ekber

24.02.2006

 

 

KALKÜTA’NIN ÇOCUKLARI

                       

Daha önce sinemalarda gösterildi,ödül aldı.Bende gidip seyretmek istedim,fırsat bulamadım. uzun zamandır,Cd’lerini arıyordum,bulamadım.Nihayet bir haftalık ertelemeden sonra dün yani 06.04.2006 tarihinde izleme fırsatı buldum.Fotoğrafçı Zana Briski Hindistan’ın Kalküta Şehrinin Sanagachi genelevi ve civarında bulunan bölgedeki kadınları ve çocukları inceleyen bir gazeteci.Yoksulluk çaresizlikten dolayı bu işi yapan kadınlar ve onların yanında bu kirlenmeyi ruhlarına kadar yaşayan çocukları.Erkek çocuklar: Manik,Avijit,Gour,Kız çocuklar:Shanti,Kochi,Puja,Suchitra,Toposi.Hepsinin birbirinden ilginç ve acı hikayeleri var,hiçbiri Okul yüzü görmemiş.Shanti ve Manik kardeşler,yoksul bir ailenin çocukları baba çalışmıyor,içki içiyor.Anne bedenini satarak aileyi geçindiriyor,baba eşini içki parası yüzünden dövüyor.Shanti oturdukları bölmeye bir çadır çekiyorlar,kardeşine bakıyor.Diğer tarafta annesi erkekleri eğlendiriyor.Manikte ortalarda dolaşan bir sokak çocuğu.Shantinin en büyük korkusu birgün annesi gibi fahişe olmamak.Avijit iyi resim yapan bir çocuk yetenekli,genellikle sokak insanlarını resmediyor.Önce doktor olmak istiyordu,fakat Zana Ablası geldikten sonra iyi bir Fotoğrafçı olmak istiyor.Kochi,Puja,Suchitra,Toposi gibi kız çocukları hepsinin hayat hikayeleri birbirine görünüş olarak benzemese bile içerik olarak aynı.Kimisinin annesi ölmüş baba uyuşturucu bağımlısı,kimisinin Babaannesi torununu satmak ve para kazanmak istiyor.Hatta bir tanesi bu yola düşmüş bile,ayak işlerini yapan içki servisi yapan çocuklar.Hindistanın alt bölgesinin insanları kaderleri hep aynı fakir olmak.Gelelim konumuza Zana bu çocukların bazılarına birer fotoğraf makinesı veriyor,gördükleri güzel manzaraları ve insan topluluklarını çekmelerini istiyor.Onlarda flaşları patlatıp güzel kareler yakalamaya çalışıyorlar.İlk başlarda oradaki insanların tepkileriyle karşılaşıyorlar,çünkü deşifre olmak istemiyorlar.Zana onları birgün hayvanat bahçesine,bir gün sahil kenarına götürüyor.Minübüsle giderken eğleniyorlar,biran olsun çocukluklarına dönüyorlar.Güzel resimler çekiyorlar,oranın pisliğinden bir iki gün olsa kurtuluyorlar.Bu resimleri Zana çok beğeniyor,çünkü içten olmuş.buradaki yaşamlara ve insan yüzlerine ışık olmuş bu resimler.Zana hemen girişimlere başlıyor,önce birkaç okuldan görüşme talebinde bulunuyor.O bölgeden dolayı kimse sıcak bakmıyor,çocukların okuması işine,ama Zana yılmıyor,her okulu araştırıyor.En sonunda bir okuldan olumlu cevap alıyor,çocukların resimlerini ve diğer evraklarını alıyor.Müraacat ediyor,bu seferde Hiv testi için çocuklardan belge istiyorlar.Zana korkuyor,o bölgeden dolayı çocuklara da geçebilir diye.Fakat korkulan olmuyor,hepsi de pozitif çıkıyor.Bazı aileler çocuklarını bu okula gönderiyor.Bazıları sıcak bakmıyor,göndermiyor.Hepsinin çektiği resimleri Hindistan’ın en ünlü gazetesi yayımlıyor.Unisef’den bir kişi bu olaya büyük önem veriyor,uluslar arası boyutlara taşıyor.Zana’yı ayrıca bu cesareti ve yürekliğiğinden dolayı kutluyor.Belgeseldeki çocukların toplu resimleri için bir kataloğ hazırlanıyor.Gazeteciler hepsiyle ayrı ayrı konuşuyorlar.Çocukların çektikleri bu resimlerden elde edilen gelir onların okul masrafları için kullanılıyor.Ayrıca bu belgesel festivalde birkaç ödül alıyor.Bu tür yoksulluk ve ezilmişlik dünyanın her yerinde var,önemli olan kaderine razı olmamak,bir şeyler yapmak yani mücadele etmek.Bunun yolu bilim ve teknolojiden geçiyor.Tabi bunun içinde ekonomisi iyi olan ülkeler,insanlar önem taşıyor.

Ali Ekber

                                                                                                                                          07.04.2006

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                                                                          

 

 

 

 

 

      

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                                                            

                                                                                                                             

 

 

 

 

 

Şömine(14.11.02)

YAŞLILIK

 

Yaşlanacağız elbet,gün gelecek bir zaman,

Hüzün dolacak,yüreğimize bir hazan,

Saçlarımıza aklar düşecek,belimiz bükülecek,

Dizlerimize romatizma,yerleşip gitmeyecek.

 

Unutacağız her şeyi,bunama başlayacak,

Uyku haram olacak,geceler yatmayacak,

Dost olacak bize,albümdeki birkaç resim,

Aynaya bakan yüz,bize yabancı olacak.

 

Belki de son durak,bir Huzurevi olacak,

Torun ve çocuklar,ziyarete gelecek,

Eski anılar,anlatılıp hafızada canlanacak,

Mazide kalan yıllar,güzel hatırlanacak.

 

Gelelim son durağa,en zoru da bu olacak,

Kocaman bir ömür,bir nefeste son bulacak,

Toprak olacağız,bir mezarda yatacağız,

Bıraktığımız güzel, anılarla yaşayacağız.

Ali Ekber

27.03.2006

                                           

                                         

 Orman(20.11.02)

ALİ ABİ’YE

 

Gönlümüze bir ay gibi doğdun,ışıttın,

Daha yaşın gençti,orta yaşıttın,

Nasıl çiçekler,zamansız açarsa baharda,

Sende bizi terkettin,gittin kahırda.

 

O kadife sesin,telefonda artık olmayacak,

Güzel sohbetinle,yürekler dolmayacak,

Resimlerin albümde,sararıp solmayacak,

Hatıran,gönlün kalacak,yerin dolmayacak.

 

Güzel insandın,kalbinde kötülük yoktu,

İyi niyetin,yardımın dostlara çoktu,

Gönlün zengin,her zaman gözün toktu,

Keder saldın içimize,yokluğun bizi yaktı.

Ali Ekber

04.04.2006

Sofra(13.11.02)

FADİMENİN DÜĞÜNÜ                       

Bu Bahar Fadime’nin düğünü yapılacak,

Annesinin gözyaşları,sel olup da akacak,

Düğünde çalınacak,davul,zurna,gırnata,

Horon tepecek elbet,gelin,güvey,kaynata.

 

Kazanda kaynayacak,etli bulgur ve keşkül,

Tepsilere dizilecek,baklava,güllaçlı gül,

Sofralar kurulacak,aç mideler doyacak,

Bereketli olsun diye,dualar okunacak.

 

Türlü türlü takılar,gerdana dizilecek,

Yenge,görümce,elti,birer birer süzülecek,

Gelinin kınasına,türküler söylenecek,

Uğurlu olsun diye,çeyizler görülecek.

 

Gökten üç elma düşmüş,biri de Fadime'ye,

Onca zaman bekledi,evleneyim diye,

En sonunda o da,bir yuvaya kavuştu,

Hayat denilen bu yol,çok uzun bir yarıştı.

    

Ali Ekber

29.03.2006                                                 

                                            

 

Ev Önü(20.11.02)

DURSUN

 

Hamsi kafalı Dursun,gezer gezer durursun,

İşin gücün,yok senin bir bahane bulursun,

Kıvrak zekası ile,türlü oyunlar yapar,

Komik fıkralarıyla,hüzünlere renk katar.

 

Gariban bir anası,gözü yaşlı babası,

Yerinde hiç duramaz,zıplar baş belası,

Yırtık mintan,pantolon varı yoğu danası,

Bunları da yitirse,ağlar gönül fukarası.

 

Köyün garip delisi,ne yapsın ki gerisi,

Evde ciğer kalmamış,sürüne o kedisi,

Mısır ekmeği yemek,pekmezde ne demek,

Pancar sarmasına,gider mi boşa emek.

 

Ula Dursun,Laz uşağı,gezer gezer durursun,

Evermeseler seni,bekarlıktan kudurursun,

Aklını başına al,gezmeden az geri kal,

Seni de eversinler,mutlu ol yuvada kal.

    

Ali Ekber

04.04.2006



 

Reis Kaptan(20.11.02)

HAMSİ

 

Karadeniz’den çıkar,küçücük bir canlıdır,

Lezzetine doyulmaz,ünü pek bir şanlıdır,

Buğulama,tavası yapılır,her yörede,

Baklavası,turşusu bile olur her yerde.

 

Bazısı kılçıklı yer,bazısı ise ayırır,

Mangal festivali yapılır,aç mideler bayılır,

Kemençeyle horon teper,oynar denizde,

Vitamin deposudur,yeyin artık sizde.

 

Hele bir pilavı var,parmaklarını yersin,

Daha yok mu?getirin,çok güzel olmuş dersin,

Konservesi yapılır,yurt dışına açılır,

Kocaman otellerin,sofrasına saçılır.

 

Karadeniz insanının,zekası ve kıvraklığı,

Temel,Dursun fıkralarının farklılığı,

Belki de buradan gelir,bütün bu özellik,

Tek nedeni hamsidir,doyulmaz bir güzellik.

Ali Ekber                                                    

12.04.2006                                                         

Yörük Kadınları(12.11.02)

ZELEKA

 

Trabzon’un bir köyü var,adı ise Zeleka,

Neresidir?diye sorma,olur mu böyle alaka,

Gözlerden uzak ama,gönüllere pek yakın,

Güzelliği sende gör,unutma ama sakın.

 

Ağaçların içinde,pek şirin bir köydür,

Yemyeşil çayır çimen,görmeyen ise kördür,

Tarihsel dokusunu saklar,yıllar boyunca,

Vefakardır herkesi yoklar,insan soyunca.

 

70’lik Fadime nine,bir çınardır bu köyde,

Bilgeliği hiç bitmez,bir pınardır bu köyde,

Köyün delisi Rasim,herkese yol gösterir,

Dalga geçen çocuklara,sopasını gösterir.

 

Dere kenarında kızlar,çamaşırı çitiler,

Civcivleri kovalar,gözü dönmüş kediler,

Bu kadar güzelliği,görmek yaşamak lazım,

Zeleka Köyünü,herkese tanıtmak lazım.

Ali Ekber                                           

12.04.2006